Connect with us

Edebiyat - Sanat - Kültür

Madarozis – Mustafa AYYÜREK

Published

on

Ek Aciklama 2024 02 17 231032

Her sabah uyandığım gibi koridorun loş ve kasvetli ortamından irkilerek ilerler mutfaktaki yoğun yağ, balık ve arta kalmış bilmem kaç günlük çöplerden evin dört tarafını saran pisliğe basa basa… İnsan burnunun direğini kıran, genzini yakıp belki de kusturan kokuya aldırış etmeden duvarın dibindeki aynanın önünde bulurdum kendimi. Horozların bile hala uyanmadığı saatte zar zor açtığım sol gözümle mendebur suratıma bakıp sürekli yaptığım gibi ‘puh bana,’ diye kendimi azarladım. İşte tam o zaman güneş ziyası bir daha aynadan gözbebeğime yansır ve bu yansımalı ışıktan sol gözüm kamaşırdı.  Sonra huzursuzluk içerisinde sağ elimle diğer gözümü ovuşturup dururdum. Ve işte her ne oluyorsa bu ovuşturmayla başlıyor aynı senaryoyu tekrar tekrar yaşamaya devam ediyordum.

Birazcık olsun huzura erdiğim, küçük bir kırıntı duygusuyla bile olsa kendimi sükunete ererken bulduğum gece, beni yine terk etmişti. Sabah sabah vitray camlarını andıracak penceremden içeriye kırılarak girmiş güneş ışınları göz çukurlarımı, gözlerimi, beynimi yumrukluyor. Pencereden kırılarak ta gözlerimin içine kadar yansıyan bu ışınlar yüzünden beynim parça parça oluyor, yine dağılıyordum. Anladım ki her gecenin gerçekten kaçınılmaz şekilde gündüzleri oluyormuş.  O pis, küçük, mendebur…  varoluşu, kusursuzlaştırma dışında başka hiçbir işe yaramadığı söylenen o kıl parçasının her sabah olduğu gibi bu sabah da göz kapağımın altında ufak ufak darbelerle hareketlenerek dirildiğini hissettim.  İşte o an bir kez daha anladım ki göz kapağımın altına saklanan bu melun şey yüzünden kırıp – dökecek, her tarafa yine küfürler yağdıracaktım… Ve salı, perşembe, cumartesi ettiğim küfürleri ede ede hışımla gözümü yerinden çıkaracak şekilde ovuşturmaya başladım. O ucube, ovuşturmalarımla yerinden oynayıp göz kapağımın yukarı kısmına kadar kaçıp saklanmış, sanki dört duvar arasında köşeye sıkıştırılmış ilkel bir hayvan gibi ona her dokunduğumda pençesiyle beni paramparça etmişti. Önceki sabah da ondan öncekinden önceki sabah gibi gene huzursuz şekilde uyanmış aradan geçen bilmem kaç saat sonra kan çanağına dönmüş gözlerimle ‘zavallı’ şekilde sızıp kalmıştım. Aynı huzursuzlukla uyanıp aynı olayı kısır döngü gibi yaşamak beni hayli huysuzlaştırmış ve hayatımdan bezdirmişti. Sinirimden derdimi kimseye anlatamıyor, kimseyi yanıma dahi yaklaştırmıyordum.

 

Öylesine sıkıntılıyım ki, üzerime karabasan gibi çöken huzursuzluğu boğmak ve takatimin yettiğince bağırmak istiyorum. Bunu yapabilirsem kurtulacağımı ya da hiç olmazsa…

Birazcık olsun, evet, birazcık olsun ferahlama düşüncesiyle ‘Ya bismillah’ çekip aynanın karşısına attım kendimi. Meymenetsiz suratıma şöyle bir bakıp ‘puh bana’ dedikten sonra ellerimle göz kapağımı kaldırmaya, beni çileden çıkarıp öfkeli adam haline getiren o kılı bulmaya çalıştım. Gözümü bir o yana bir bu yana oynatıp kalın parmaklarımla iyi – kötü demeden sülük gibi vücudumun en hassas noktasına yapılan bu işgale karşılık vermeye çalıştım. Tüm becerikliliğimle bunun üstesinden gelip hafiflemeye gayret ettim. Bu mendebur, bu melun şeyden kurtulmak için bir kez daha deneme yapmaya karar verdim. Aheste aheste ama emin hareketlerle, sabırla uğraşmış olmak beni umutlandırmıştı.  Normal bir insanın görünce şaşıracağı ve kendi baş parmağı kıvamındaki  kalın serçe parmağımı kullanmayı da en sonunda akıl etmiştim. Bu akıllı hareketimle şimdi gözümün orta bölümüne saldıran o zararlı, o kirli, o mikrop şeyi çıkarıp atmayı başarmıştım. Oh, ne büyük mutluluk, ne büyük saadet!

Ve işte şimdi yeniden gün ayıyordu. Bin bir rene bulanmış ışınlardan kaçmak isteyen gözlerim; dün sabahın vermiş olduğu zafer sarhoşluğuyla gece geç vakte kadar diri kalmış olacak ki tekrar kapanmak istiyor, uyanık kalmaya çalışan vücudumu yatağa doğru itiyordu. Fakat, ben, her sabah olduğu gibi inatla davranıyor yataktan çıkıp doğruca aynanın önünde buluyordum kendimi.

Ve ben, evet, ben… Öylesine hüzünlüyüm ki! Öylesine kederli… Bir daha uyandığım zaman yatağımdan kalkıp aynanın önüne geçmeyeceğim. Kesinlikle bunda karar kılacağım. Her ne oluyorsa o aynanın önüne geçince oluyordu Aklımı başıma toplayıp topladığım bütün akılla kısır döngüden kurtulacağım. Bu fikrimde sebat ve inat edeceğim, en azından bir kereliğine bile olsa bunu başaracağım.

Gün bir daha bitti, vakit de gece yarısını geçeli üç saat oldu. Gözlerim hala kan çanağı gibi ve üç gecedir uyumamışım. Bu ne saadettir ki sabah uyanıp aynanın karşısında kendimi bulmuyor, güneşin kırık ışınları vitray penceremin camından gözlerime ilişmiyordu ve ben de gözümü, sağ gözümü ovuşturmuyordum.. Aman Allahım, ah Allahım! Bu ne büyük keyif, bu ne büyük mutluluk! 

Doğrusu şu an ki mutluluğuma ne diyecek ne de itiraz edilecek bir şey var. Fakat daha kaç gece uykusuz kalabilirim, bilmiyorum. Bana öyle geliyor ki en sonunda geceleyin uyuyacak ve sabah yataktan uyandığım gibi altın işlemelerle süslenmiş, kocaman aynanın önüne geçip kendime cüce aynasından bakmaya… Yo, yo. Hayır Allah’ım!

Yo, hayır, hayır. Uyumamalıyım, ayakta kalmayı başarıp insan içine çıkmalıyım. Bakın, demeliyim insanlara… Bakın, ben de tıpkı sizin gibiyim… Gözüme, sabahın fecrinde kirpiğim kaçmıyor, uykusuz kalmıyor gözlerim ve beni kahreden aynadan yansıyan o renksiz hüzmelerden etkilenmeden ben de görüntüme bakıp saçımı tarıyorum. İçim tıpkı sizinki gibi kıpır kıpır. Kim bilir belki herhangi bir ayın üçünde ya da beşinde bu isteğim yerine gelecek. Muhakkak surette bu gerçekleşecek biliyorum. Çünkü biliyorum, bu isteğim yerine gelecek. Biliyorum.

Hani dedim ya ne olursa olsun uyumayacağım, uykusuz kalacağım da aynanın karşısına geçip kendimle karşılaşmayacağım, diye. Daha fazla uykusuzluğa dayanamadım ve pazartesi günü güneşin batışıyla uykuya daldım.. Yüz yıldır uyuyormuşum gibi uyandım. Gözlerim adeta feri sönmüş vaziyetteydi. Uyandığım zaman mavi, mor, kırmızı, sarı ışınlar penceremden içeriye hızla giriyor ve beynimi delip geçiyordu. Ben ilerlerken küflenmiş ekmek koridorun bir kenarda duruyor hemen yanında yere düşmüş çaydanlıktan dökülen dem simsiyah şekilde olduğu gibi halıyı kirletiyordu. Çöp atıklarına basa basa, ayak parmaklarıma kıymıklar bata bata aynaya doğru yürüdüm. Aynanın önünde dakikalarca, saatlerce gözümle oynuyor ve bir yerine şimdi gözüme kaçan birkaç tane kirpiği çıkartmakla uğraşıyordum.. Rabbim bu nasıl bir işkence? Bu nasıl ders verme? Bu nasıl…

 

Madarozis – Mustafa AYYÜREK

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilim

Güneşte Su Bulunsaydı Ne olurdu?

Published

on

Adsiz tasarim 40

Sıcaklık ve Basınç:

Güneşin yüzeyindeki sıcaklık ve basınç, suyun varlığıyla büyük ölçüde değişir. Güneşin yüzey sıcaklığı yaklaşık 5.500 °C’dir ve bu sıcaklık suyun hemen buharlaşmasına neden olurdu. Ayrıca, güneşin iç basıncı suyun varlığına dayanamazdı ve güneşin sıcaklığı ve basıncı artarak patlamaya yol açabilirdi.

Su Buharının Atmosfere Etkisi:

Güneşteki su buharı, atmosferin bileşimini ve yoğunluğunu değiştirirdi. Su buharı, atmosferdeki su miktarını artırarak yoğun bir su buharı tabakası oluştururdu. Bu da iklim ve hava koşullarında büyük değişikliklere neden olabilirdi. Örneğin, su buharının artışı, yoğun bulut oluşumunu teşvik edebilir ve daha fazla yağışa yol açabilir.

Atmosfer Basıncı ve Sıcaklık Değişiklikleri:

Güneşteki suyun varlığı, atmosfer basıncında ve sıcaklıkta önemli değişikliklere neden olurdu. Su buharının yoğunluğu arttıkça atmosfer basıncı da değişirdi. Ayrıca, su moleküllerinin varlığı atmosferin termal özelliklerini etkiler ve sıcaklık dağılımında farklılıklara sebep olabilirdi.

Kimyasal Reaksiyonlar:

Güneşteki suyun varlığı, kimyasal reaksiyonlarda da değişikliklere yol açardı. Güneşteki yüksek sıcaklık ve enerji seviyeleri, su moleküllerinin ayrışmasına ve hidrojen ve oksijen gibi elementlere dönüşmesine neden olurdu. Bu durum, güneş atmosferindeki element kompozisyonunu etkilerdi.

Elektromanyetik Radyasyon:

Güneşteki suyun varlığı, güneşten yayılan elektromanyetik radyasyon üzerinde de etkili olurdu. Su molekülleri, elektromanyetik ışınımı emer ve yayar. Bu durum, güneşten yayılan radyasyonun spektrumunu değiştirir ve farklı dalga boylarında emisyon ve absorpsiyona neden olabilirdi.

Bu senaryo, gerçek dünyada meydana gelmeyecek bir durumdur. Güneş, hidrojenin helyuma dönüşümüyle enerji üreten bir yıldızdır ve suyun varlığı güneşin koşullarına dayanamaz. Ancak, bu senaryo spekülasyon temelinde ortaya konulan bir düşünce deneyidir ve belirli sonuçların tahmin edilmesini sağlar. Ancak, gerçek dünya koşullarında bu durumun gerçekleşme ihtimali yoktur.

Continue Reading

Edebiyat - Sanat - Kültür

Gizemli Dünyaların Büyüsü: Bol Entrikalı Dizilerin Kadınları Etkileme Sırrı

Published

on

Adsiz tasarim 2024 02 27T220304.203

Gizemli Dünyaların Büyüsü: Bol Entrikalı Dizilerin Kadınları Etkileme Sırrı

 

Son yıllarda televizyon dünyası, bol entrikalı dizilerle büyük bir dönüş yaşamaktadır. Bu diziler, karmaşık hikayeleri, sürpriz dolu olayları ve karakterler arasındaki gizemli ilişkileriyle izleyiciyi ekran başına kilitlemeyi başarmaktadır. Özellikle kadın izleyiciler, bu tür dizilere büyük bir ilgi göstermekte ve kendilerini bu gizemli dünyalara kaptırmaktadır. Peki, bol entrikalı diziler neden kadınların hoşuna gidiyor? Bu makalede, bu sorunun cevabını arayacak ve bu dizilerin kadınları nasıl etkilediğini inceleyeceğiz.

Karakter Çeşitliliği ve Kadın Gücü:


Bol entrikalı diziler, genellikle güçlü ve karmaşık kadın karakterlere sahiptir. Bu karakterler, zorlu durumlarla başa çıkmak için güçlü iradelerini ve zekalarını kullanırken, izleyicilere ilham verirler. Kadın izleyiciler, bu karakterlerle özdeşleşebilir ve kendi güçlerini keşfetmelerine yardımcı olacak ilham alabilirler.

Duygusal Bağlantı ve İlişkiler:


Bol entrikalı diziler, karmaşık ilişkiler ve duygusal bağlantılarla doludur. İzleyiciler, karakterler arasındaki çekişmeleri ve romantik ilişkileri izlerken duygusal bir bağ kurabilirler. Bu diziler, izleyicilerin duygusal yolculuklarında eşlik etmelerini sağlar ve kendi ilişkileriyle ilişkilendirebilecekleri unsurlar sunar.

Sürpriz Dolu Hikaye Kurgusu:


Bol entrikalı diziler, beklenmedik olayların ve sürpriz twistlerin olduğu karmaşık hikaye kurgularına sahiptir. Bu diziler, izleyiciyi sürekli olarak şaşırtır ve merak duygusunu artırır. Kadın izleyiciler, bu sürprizlerle dolu hikayelerde kendilerini kaybedebilir ve olayların gelişimini heyecanla takip edebilir.

Kaçış ve Eğlence:


Bol entrikalı diziler, izleyiciye bir kaçış ve eğlence sunar. Günlük hayatın stresinden uzaklaşmak ve farklı bir dünyaya adım atmak isteyen kadın izleyiciler, bu dizilerde kendilerine bir mola verirler. Bu tür diziler, izleyicilere heyecan, gerilim ve drama dolu bir deneyim yaşatırken, izleyiciyi eğlendirir ve rahatlatır.

Sonuç:


Bol entrikalı dizilerin kadınları etkileme sırrı, çeşitli faktörlerin birleşimiyle ortaya çıkar. Kadın karakterlerin gücü, duygusal bağlantılar, sürpriz dolu hikayeler ve kaçış imkanı, bu dizilerin kadın izleyiciler üzerinde büyük bir çekim gücü oluşturur. Bu diziler, kadınlara güçlü rol modelleri sunarken, duygusal tatmin ve eğlence sağlar. Bol entrikalı diziler, kadınların hayal gücünü ve duygusal bağlantılarını beslerken, aynı zamanda bir toplumsal fenomen haline gelerek kadınların da televizyon dünyasında söz sahibi olmalarına katkı sağlar.

Continue Reading

Bilim

Elmasın Değerini Yitiren Büyülü Dönüşüm: Kömürün Yükselişi

Published

on

Adsiz tasarim 2024 02 27T214018.644

Elmasın Değerini Yitiren Büyülü Dönüşüm: Kömürün Yükselişi

Doğanın bize sunduğu en nadide ve değerli taşlardan biri olan elmas, yüzyıllardır insanların ilgisini çekmiş ve hayranlık uyandırmıştır. Ancak hayal edin ki, elmas birdenbire değerini kaybedip, kömür madeni haline dönüşse… Bu dönüşüm, doğanın gizemli ve büyülü yollarını keşfetmek isteyenler için bir sır perdesini aralayabilir. Elmasın değersiz kömür madenine dönüşmesi, doğanın muhteşem bir dönüşüm hikayesi olarak karşımıza çıkar. Bu makalede, elmasın kömür madenine dönüşmesinin bilimsel açıklamalarını, etkilerini ve sonuçlarını inceleyeceğiz.

Bilimsel Açıklamalar:


Elmasın kömür madenine dönüşmesi, doğada gerçekleşen bir jeolojik süreç olan karbon döngüsüyle ilişkilidir. Elmas, yüksek basınç ve sıcaklık altında karbon atomlarının kristal yapısını oluşturarak oluşur. Ancak bazı doğal etkiler sonucunda bu kristal yapının bozulması ve karbon atomlarının yeniden düzenlenmesiyle elmas kömür madenine dönüşebilir. Bu süreçte, yüksek basınç ve sıcaklık etkisi azalırken, zaman ve doğal faktörlerin etkisi artar.

Etkiler:


Elmasın kömür madenine dönüşmesi, birçok etkiyi beraberinde getirir. İlk olarak, değerli bir taş olan elmasın değersiz kömür haline gelmesi, ekonomik açıdan büyük bir kayıp anlamına gelir. Elmas endüstrisi, yıllar boyunca büyük bir ticaret hacmi oluşturmuş ve lüks ve prestij sembolü haline gelmiştir. Elmasın kömür madenine dönüşmesiyle birlikte, bu endüstri büyük bir durgunluk yaşayabilir.

Bununla birlikte, elmasın kömür madenine dönüşümü doğal kaynaklar açısından olumlu bir etki yaratabilir. Elmas madenleri, çevresel etkileriyle bilinir ve yer altı kaynaklarının aşırı sömürülmesine neden olabilir. Elmasın kömür madenine dönüşmesiyle, doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilirlik açısından bir adım atılmış olur.

Sonuçlar:


Elmasın kömür madenine dönüşmesi, insanın doğayı ve doğanın gizemlerini anlama yolculuğunda yeni bir sayfa açabilir. Bu dönüşüm, jeolojik süreçlerin karmaşıklığını, doğal etkilerin gücünü ve zamanın rolünü gösterir. Aynı zamanda, değerlerin ve algıların nasıl değişebileceği konusunda da bize dersler verir. Bir taşın değeri, onun içindeki karbon atomlarından daha fazlasıdır. Değer, insanların ona yüklediği anlamla şekillenir.

Sonuç olarak, elmasın kömür madenine dönüşmesi büyüleyici bir fenomen olarak karşımıza çıkar. Bu dönüşüm, doğanın gücünü ve karmaşıklığını gösterirken, ekonomik ve çevresel etkileriyle de insanları düşündürür. Elmasın değersiz kömür madenine dönüşümü,doğayı ve doğadaki dönüşümleri anlamak için bize bir hatırlatma yapar. Değerlerin ve algıların zamanla nasıl değişebileceğini gösterirken, aynı zamanda doğal kaynakların sürdürülebilirliği konusunda da önemli bir mesaj iletmektedir. Elmasın kömür madenine dönüşümü, bizi doğanın sırlarını keşfetmeye ve değerlerimizi yeniden gözden geçirmeye davet ediyor.

Continue Reading

Trending